Yeni Teşhis Almışlara

Bu yazıda kendi deneyimlerimi de ekleyerek araştırmalara ve uzman görüşlerine dayanan birkaç başa çıkma stratejisi, Borderline dair önemli birkaç başlık, basit bir "Borderline neden ve nasıl gelişir" anlatımı ve tedavi yöntemlerine dair özet bilgiler var.



Ilk teşhis aldığım anı hiç unutmam, sonrasında yaşadıklarımı da. Oracıkta, milyon tane duygunun aynı anda şiddetle yükseldiğini hatırlarım –terapistin ağzının oynadığı ama artık hiçbir sesin duyulmadığı anları. Seans bitmişti, tam gidecekken, tam daha iyi hissetmeye başlamışken söylenecek laf mıydı bu tahmin şimdi?

Borderline. Sınır anlamı. Neyin sınırı?

Cebimde Borderline yazılı bir kağıt, tramvaydayım. Sonrası yok, tüm hafta boyunca. Normalde haftada 4 gün giden ben, birden bir hafta bekler olmuştum.

Seans var yarın, bakayım şu kâğıda bakalım, neymiş bu Borderline.

1) Kaybetme korkusu
2) Boşlukta hissetme
3) Öfke sorunu
.
.
.
Aha, bu benim!

Sonraki günler ise tam bir bocalama. Benzerini deneyimlediğimden: Tüm bu duygular sonsuza kadar sürmeyecek. Farklı duyguların yönettiği farklı düşünce dalgaları devam ettikçe, o düşüncelerin tetiklediği duygular da değişecek.

Rahatlamış da hissetmiş olabilirsin. Kendinle alakalı o soruya artık bir yanıt alabilmişsindir: davranışlarının ve sorunlarının aslında kontrol edemeyeceğin gerçek bir rahatsızlığın belirtileri olduğunu bilmek. Rahatlama ve akabinde sendeki sorun neymiş diye merak etmek, google'a sormak. Çünkü hep biliyordun ki, hiçbir şey "gelip geçici bir dönem", "hormonlar", ya da "dikkat çekmek için" değildi. Dikkat çekmeye çalışmıyordun.

Rahatlama güzel ama kısa sürer. Şok geçtiğinde, beynin labaratuvar faresinin döndüğü gibi aynı düşünceler ekseninde çalışmaya başlar. Duygular da o hızda bir gider bir gelirler. Büyük ihtimalle de yas tutma evrelerini yaşarsın, sırasıyla olmasa da: inkâr, öfke, pazarlık, depresyon, ve kabullenme.

Korktun mu peki? Normal. Bu tip rahatsızlıklar kulağa korkutucu gelir, özellikle olumsuz çağrışımlı açıklamalarının olduğu Borderline ise. Çaresiz hissediyor buluyor olabilirsin kendini. Bilinmeyen gelecekten korkuyor olabilirsin. Düşüncelerin -genelde olduğu gibi- şimdi hele hiç durmaz. Aklın seni "bunun senin suçun olduğu" düşüncesine de itip, ikna edebilir de. Hatta bu yüzden şu yeni iş teklifini red edebilir ya da haftalar öncesinden planlanmış haftasonu gezisini iptal de edebilirsin - ne de olsa bilinmeyene gidiyorsundur. Bilinçli bir çabayla bunu şimdi durdur. Senin suçun değil!


Okumayı sadece birkaç dakikalığına ertele lütfen, ve özümseyene kadar tekrarla: senin suçun değil.

Müzik dinle, yürüyüşe çık, duş al, dikkatini dağıtacak ne varsa yap. Şimdi hatırladıkça -biliyorum, zor bir dönem. Bildiğim diğer şey ise: bunu aşacaksın.

Borderline sahip kişilerin yalancı olduğu, manipülatif olduğu, sevgililerini aldattığı, çok bencil oldukları gibi birçok görüş, tahmin ve açıklama okuyor ya da işitiyor ve bir an için onlara körü körüne inanıyor buluyordum kendimi. Sonra inkar eder, sonra kabul eder. Herkes yalan söyler, herkes manipüle eder ilişkilerde, ona bakarsak. Nedenleri ve sürekliliği asıl nokta, ve en çok bunları minimize ederek nasıl yok etmeye çalıştığın sonrasında, bir birey olarak. Hayatım hiçbir zaman yalanlar üzerine kurulmadı. Sadece anlaşılması için: mesela kaybetmekten korktuğum birine karşı zarar verici olmayan küçük yalanlar söylediğim oldu geçmişte. Yalanı genelde "korku" duygusuyla söyledim. Bir çocuğun kırdığı vazoyu kırdığını söylememesi gibi. Ya da terapi odasında bir deneyimi anlatırken (aslında anlatamıyorken), bazen terapist "hmmm, Borderline daki xxx durumundan bahsediyorsun sanırım, doğru mu?", ya da "Evet, Borderline sahip olan kişilerde yyy gibi deneyimler gözlemlenir" gibi farklı ve deneyimimle alakası olmayan geri dönüşler aldığım oldu geçmişte. Yeri gelmişken; bu gibi soru ve görüşler terapistlerin biraz konuşturma taktikleri, biraz öfkeyi danışan da ortaya çıkararak öfkesini doğru yansıtmasına yardımcı olmak ve sonunda ilişki zedelenmeyecek ve kaybetme duygusu azalsın diye güven vermek için (duygularını belirttikten sonra herhangi bir ceza, suistimal, soğukluk vs. olmaz terapi odasında), biraz eksik Borderline bilgisi görüşündeyim. Şimdi bu gibi görüşlere karşı-duruş sergileyebiliyor ve kendimi daha iyi ifade edebiliyor olsam da (onlar sayesinde), ilk başlarda bunu sağlayabilmem mümkün değildi. Yani, kendin dahil herkes senin hakkında bir şeyler düşünecek ve söyleyecek..ve hepsi gerçeği yansıtmayabilir. Ya da tahminlerini veya tespitlerini belirten kişilere sen bir birey olarak inanmayabilirsin de - yas tutma evresi=inkar ya da güvensizlik ya da gerçekten inanılabilecek bir gerçek olmadıkları gerçeğinden dolayı.

Küçük bir öneri: çok fazla araştırma yapma. Özellikle son birkaç yıl öncesine kadar Borderline dair tüm yazı ve görüşler -yeterince anlaşılmadığından da olsa gerek, oldukça olumsuz ve çoğu seni korkutabilir. Bazı gerçek ve istatistikler senin deneyimlerinle örtüşmeyebilir. O rakamlar ve görüşler sen değilsin. Iyisin. Buradasın ve şuan bu yazıyı okuyorsun -ve iyisin. Nefes alıyorsun. Bir rahatsızlık değilsin, rakam değilsin, istatistik hiç değilsin.

Diğer yandan, Borderline sahip yarı-stabil bir aile ile tanışıyor olacaksın. Yalnız değilsin. Ama herkesten farklısın. Herkesin diğerlerinden farklı olduğu gibi. Benzersiz bir puzzle olduğunu farzet: her parçanın farklı olduğu ve birleşmenin de tamamen sana ait olduğu bir puzzle. Bu teşhis bütün bir puzzle değil. Sadece bir parça - diğer parçalarınla bütünleştirmeni kolaylaştıracak bir fırsat.

Ancak, seçim senin omuzlarında. Tarafınca bilinçli bir şekilde yapılmaya ihtiyaç duyan bir seçim. Kaba tabirle, önünde de iki seçenek var: 1) hiçbir çaba sarfetmeden neler olacağını beklersin 2) yardım istersin. Deneyimlerime göre ilkinin bir faydasının olmadığının garantisini veririm. Seçim senin, tabii.

Internetteki yanlış ve eksik bilgilerin tarihi geçti, Borderline için umut var; bu yüzden, Borderline ile yaşayanların konuşmaya ve bu rahatsızlığı nasıl yaşadıklarına dair tekrar bir tarif vermeye ihtiyacı var. Buna ileride yeni teşhis alacaklara destek olmak için yapabilirsin. Buna asıl, kendine yardım etmek için yapabilirsin.

Borderline teşhisini yeni alanlar için, ya da bugüne kadar umutsuz bir şekilde tüm çabalarına karşılık alamayanlar için, kendi Borderline yolculuğumdan öğrendiğim birkaç başa çıkma stratejisini paylaşmak istiyorum:

1. Borderline hakkında oku - daha çok belirtiler, faydalı tedavi yöntemleri ve maalesef çok yok ama yalnız olmadığını anlamak için Borderline sahip diğer kişilerin yazdığı yazılar ve açtıkları (gizli) Facebook sayfaları. Borderline hakkında bilmek ve seni nasıl etkilediğini anlamak yardımcı oluyor. Borderline için Amerika başta olmak üzere Ingilizce konuşulan ülkelerde DBT ve ülkemiz dahil Avrupa'da Şema Terapi oldukça revaçta ve Borderline sahip kişiler bu iki yöntemin etkinlikleri konusunda olumlu paylaşımlarda bulunuyorlar. Iki yöntemin de uzmanları ülkemizde var, iletişime geçebilirsin -Istanbul ve Ankara başı çekiyor. Farklı şehirlerde yaşayanlar için, bazı uzmanlar online terapi hizmeti de veriyorlar.

2. Borderline senin için ne anlama geldiğini bul. Belirtileri kendi deneyimlerine göre yorumla, yaz. Internette genellikle hep en kötüsü resmedilir. Bir rahatsızlık değil, bir bireysin -Borderline seni tarif etmiyor; ancak, sana kendi yolunda kılavuzluk edebilir. Bunun için Borderline sendeki etkilerini keşfe çıkabilirsin. Yazarak, ses kaydı yaparak, vb.

3. Ikili ilişkilere yönelik tüm kararların hakkında düşün. Hızlı kararlar alıp, bazen ve sonradan benim bile gereksiz bulduğum sebeplerden birçok ilişkimi hızlıca bitirdim. "Insanlar hemen geri dönüş yapmıyorlarsa, senden nefret ettikleri anlamına gelmiyor" gerçeğini anlamam yıllarımı aldı. Onların da bir hayatları olduğu gerçeğini. Sağlıklı ikili ilişkiler nedir i araştırabilir, ve hayatına entegre etmeye çalışabilirsin.

4. Bir deftere düşünmeden, tartmadan sadece yazabilirsin. Aklına ne geliyorsa. Yazmak bana birçok defasında oldukça fayda sağladı. İçindekileri dök. Aynı şekilde görüntü ya da ses kaydı da bir alternatif.

5. Teşhisi aldın. Peki bunu kiminle paylaşmalısın? Ilk öğrendiğimde, çok yakınlarımla (arkadaş, sevgili) paylaşmış ve ilişkilerimiz olmadığı kadar kötüye gitmişti (birçok sebebi var, tabii). Sonra da hiçkimseyle paylaşmadım. Ta ki durumum iyice ciddileşene kadar. Ve bu kez sadece ailemle. Ailemle Borderline hakkında -yargılamadan ve suçlamadan- konuşmanın ilişkilerimize ve bana faydasını yeterince anlatamam. Ama her zaman ve her kişi için sonuç bu şekilde olumlu da olmayabilir. Nasıl, ne zaman ve kiminle paylaşıldığı çok önemli bence. Tek önerim: şimdilik bekle. Paylaşma ihtiyacı hissediyorsan da bekle: önce iyice tart. (ileride bu konu hakkında yazılacak)

6. Eğer çoktan birine söylediysen, Borderline hakkında mümkün olduğunca çok bilgi paylaşımı yaparsan, seni daha iyi anlamalarına yardımcı olabilirsin. Teşhis, deneyimledigin belirtilere bir etiket sadece. Sen hala sensin. Bazen benliğin vücudundan uzaklaşıyor gibi hissediyor olabilirsin, ama oradasın, bir bütün olarak sen sensin. Teşhis alınca kötü bir insan olduğunu düşünürlerse, onlara aksini ispatla.

7. Bazı yorumlar Borderline sahip kişilerin bencil, manipülatif, kışkırtıcı, vs. yönünde. Bu doğru değil. Nazik ve sevgi doluyum, bazen bencil de olabiliyorum mesela, ama rahatsızlığın bir parçası olduğunun farkında olmak önemli. Senin bir parçan değil.

8. Intihara eğilimli isen, mutlaka güvenebileceğin bir arkadaşınla ya da ailenden biriyle bunu paylaş. Blogta bu konu hakkında yazılar var (tıkla), anlaman için, anlatmak için referans olarak alabilirsin.

9. Borderline bir hastalık değildir, sende hasta değilsin.

10. Sana "Borderline iyileşmesi imkansız" diyen kimseye inanma ! Profesyoneller dahil.

Borderline belirtilerinden ziyade bu durumun, benim anlayışıma göre, iki ana kaynağı/asıl sebebini paylaşmak istiyorum:

0-2 yaş arası bir bebeğin annesi ile olan ilişkisinde annesinin (ya da bebeğe bakan kişi ya da kişiler- babanne gibi) sürekli tekrar eden tutumu sonucu vardığı, yetişkin iken çoğunlukla bilinç düzeyinde olmayan yani bilinçaltına yerleşen ve kişisel çabalarıyla farkındalık sağlayamayacağı gibi çözümünü de tek başına bulamayacağı, temel (core) değerlere yönelik iki bozuk inanışın Borderline belirtileriyle kendilerini göstermesi:

1) Duygularım, özü gereği, önemsiz ve utanç verici.

2)
Ilkinden yola çıkarak: Eğer duygularım önemsiz ve utanç verici ise bende özüm gereği önemsiz ve utanç verici olmalıyım.


0-2 yaş bebekler duygularına göre dünya ile iletişime geçerler ve algı düzeyleri de bu bağlamda olur.. buradan yola çıkarak mesela temel sayılan kaybetme korkusunun ne olduğunu da anlayabileceğini sanıyorum. Kaybetme korkusu sadece bir belirti. Belirtilerden biri. Bu belirtilerin mümkün olduğu kadar minimize edilmesi ya da tamamen ortadan kalkması da mümkün.

Bilinçaltına yerleşen tüm inanışlar hayatı boyunca kişinin peşini bırakmayabilir. Bu en temel inanışların değişmesi gerçekten zordur ama mümkündür. Borderline için umut var. Dediğim gibi sadece 1 yılda kurtulan çok kişi var, şahsen tanıyorum. Işte, Borderline diye bakmaktan ziyade, daha çok kişisel problemlere yönelik bir keşif ve gelişim&değişim için terapi inanılmaz bir yolculuk bana göre.

Eklemek istediğim bir konu da, tamamen kişisel deneyimim: ben hiçbir zaman kendimi değersiz hissetmedim ve kendi kendime ya da bir başkasına bunu destekleyici bir söylemde bulunmadım. Öz-güven ve öz saygıyı, sınır koymayı, ikili ilişkiler dinamiklerini araştırdıkça, Borderline hakkında daha çok öğrendikçe, davranışlarımın kendi kendimi sabote eder bir doğrultuda ilerlediğini - yıllar sonra ve sadece terapi sayesinde - fark edebildim. Üzerinde çalıştıkça, tabii ki profesyonel yardım ile, zamanla gelişim gösterebildim.

Ve her yerde belirtilir: Borderline sahip olmak için 9 belirtiden 5'ine sahip olmak yeter ve Borderline ya da herhangi bir rahatsızlık -fiziksel ya da ruhsal, her kişi de farklılık gösterir. Borderline üzerinden konuşacak olursak, tüm dünyada sahip olanların sadece %8-10'u intihara eğilimli değil (bende bu yüzdenin içindeyim). Ve yine benzer orandaki kişilerin hiçbir geçmiş travması yok. Yani travma ile Borderline arasında doğru bir orantı yok, araştırmalara göre. Travma yokken intihar eğiliminde olanlar da var, çoklu ve kompleks travmalara sahip olup intihar eğiliminde olmayanlar da. Ve hatta travmalara karşın herhangi bir ruhsal rahatsızlığa sahip olmayanlar da.

Borderline da bildiğim kadarıyla 100'den fazla belirti kombinasyonu var (bazı kaynaklarda 150,200 de deniliyor). Çok kaba hatlarıyla: birimiz öfkesini dışa dönük (agresif) deneyimlerken, diğerimizin içe dönük (pasif agresif) deneyimlemesi gibi. Ya da birimiz sosyal iken diğerimizin asosyal olması. Bir sürü örnek var. Ancak bu farklılıklar Borderline sahip olmayan kişilerde de var. Yani sahip olduğumuz tüm özellikleri ve deneyimleri Borderline yüklemek anlamsız, ayrıca herhangi bir rahatsızlık ya da problem bizi tanımlayamaz; ancak, yol gösterici olabilir. Çevre de, koşullar da ve hatta çok atlanan mizaç da çok önemli. Ilginç, Borderline ait tüm belirtiler her insanda -terapistler dâhil, zaman zaman ama hep görülür. Şiddeti, sürekliliği, ve kişinin hayatını ne denli etkilediği gibi değişken de olabilen ayrıştırıcı özellikler var ve bunların belirlenmesi zaman alır. Psikolojik testlerin, örneğin, böylesine bir durumu tanımlamada yetersiz kaldığı söylenir. Değerlendirme klinik ortamda da uzun sürüyor, ancak bu süre de kişiden kişiye değişir: danışanın terapide ne kadar dürüst ve mesela utanç gibi duygulara rağmen açık olmasına bağlı en çok, denilebilir. Değişim danışanca istenmeli, çünkü sadece kendisi kendisine yardımcı olabilir - bu süreçte de ihtiyacı olan tüm güç kendisinde vardır.

Ben ilk teşhisi aldığımda, erkek arkadaşımın zoruyla -güya ayrılmamak için terapiye başlamıştım. Hayatımın en büyük kriziydi diyebilirim ama çocukluğumdan itibaren yaşadığım ve terapiye başlamadan önce tamamen unuttuğum çoklu ve ciddi travmaları saymıyorum, tabii. Bir patlama diyebiliriz -kontrolsüz. Teşhisi terapiye başladıktan 3 ay sonra aldım ben. Bir gün terapistim bana bende Borderline var olabileceği tahmini olduğunu, internetten araştırmamı ve görüşlerimi sonraki seansta bildirmemi istemişti. Başımdan aşağı kaynar sular inmişti o konuşurken ama sonra evde okurken "aha, bu benim" deyip rahatlamıştım. Sonrası yas tutma evreleri. Ben "inkar" ile başlamıştım. Bu "aha" anlarını birçok Borderline sahip kişiler deneyimlemiş ve özellikle psikolog olan terapistler bu yolla teşhis koyuyorlar, bildiğim kadarıyla. Kişi zaten biliyor. Aklına "teşhis konulacaksa, 3 ay mı beklemem gerek yani?" gibi bir düşünce gelebilir. Benim durumumda ben kendimde bir sorun olduğunu düşünmezdim ve terapi boyunca ya ağlama krizlerine girerdim -sadece erkek arkadaşımdan bahsederek ya da aynı paternler üzerinde lafı döndürüp dururdum ısrarla. Terapiye zorla gitmiştim. Terapiye isteksizce giden bir danışana yardım edebilmek imkansız değil belki ama çok zordur.

Borderline dair diğer önemli bilgiler ise;

1. Borderline sahip kişilerde genellikle (%80 civarı) farklı rahatsızlıklar da vardır. Bunlar sıklık derecesine göre: depresyon, kaygı bozuklukları, uyku bozuklukları, yeme bozuklukları ve diğerleri. Bendeki depresyon ve insomnia idi, mesela. Ancak;

2. Örneğin, Borderline sahip birinin deneyimledigi depresyon ile sahip olmayan birinin deneyimledigi depresyon çok farklıdır. Depresyondayken, sadece depresyonu araştırıyor ve deneyimlerimle eşleştiremiyordum. Sonra tamamen Borderline-depresyon üzerine araştırmaları okuyunca, durumum kafamda netleşmiş, terapistime daha iyi ifade edebilip, iyileşme sürecini bayağı hızlandırmıştık. Hem DBT hem Şema Terapi, Borderline ile birlikte görülen tüm rahatsızlıklarda da ayrıca etkilidir. Örnek vermek gerekirse, sadece alkolik olan biri bu iki yöntemden faydalanabilir.

3. Bende olmadı, ve son yıllarda Borderline bilinirliliği oldukça arttığı için Amerika ve Avrupa'da daha nadir ama duyduğum kadarıyla Türkiye'de halen sıkça süregelen bir gerçek : Borderline sahip biri önce yanlış teşhis alır. Bana göre bu a) biraz terapistin almış aldığı eğitimle alakalı. Borderline ya da genel hatlarıyla kişilik bozuklukları ile ilgilenmeyen bir terapist doğru teşhisi koyamayabilir ya da danışan sorulara dürüstçe cevap vermediği için teşhis için yeterli bir veriye ulaşılamamış olabilir. b) Borderline ile birlikte sahip olunan diğer rahatsızlık (örn. depresyon) daha dominant olabilir terapi sürecinde. c) Terapist danışana teşhisi bile bile koymamış da olabilir. Ülkemizde bu çok sık oluyormuş, birçok Borderline uzmanından duydum. Sebeplerinden biri: teşhisi alanların bazıları teşhis alır almaz tedaviyi yarıda kesiyorlarmış. Bir diğer sebep de stigmadan danışanı korumak.

4. Her tedavi yöntemi Borderline için etkili değil. Psikoloji de aynı tıp gibi, dişimiz ağrıdığında ortopediste gitmeyiz. Hipnoterapi Borderline için sakıncalıdır, araştırmalara göre. Teşhis öncesi bende maalesef onay vermiş ve etkilerini yıllarca yaşamıştım. Araştırmalarda henüz etkinliği kanıtlanmamış ama etkin olan yöntemler olabilir; ancak ben böyle bir duruma şahsen denk gelmedim. Belki araştırmalarımı daha çok bilimsel çalışmalara yönelttiğim ve sadece bu yöntemleri deneyip başarı yakalayan Borderline danışanlarıyla iletişimde olduğum için olabilir.

Tedavi Yöntemleri 

Borderline için dünyada 4 farklı tedavi yönteminin etkinliği ispatlanmış. Ülkemizde uzmanları olan ve en etkili iki tanesi: DBT (diyalektik davranış terapisi) ve Şema Terapi. Blogtan DBT hakkındaki yazıları okuyabilirsin. Şema için ise Dr. Alp Karahasanoğlu'nun websitesi, yayınevinin (psikonet) kitapları, ve youtube da videoları var. Ülkemizde uluslararası sertifika alan üç uzman var ve Dr. Alp bu kişilerden biri. Prof. Dr. Gonca Soygut ise ülkemizin en önemli terapistlerinden biri, Türk Psikologlar Derneğinin 3. kez başkanı, akademisyen, Şema Terapi Enstitisü kurucusu. Yani, denk geldiğiniz bir Şema terapisti çok büyük ihtimalle bu iki kişiden biri tarafından eğitim almıştır. DBT eğitimi alan uzmanlarımız bireysel de çalışıyor, ekip kurdukları da oluyor (grup terapi için), ayrı ayrı iletişime geçip bilgi edinebilirsiniz. Son dönemdeki çalışmalarından haberim yok. Danışan kabul ediyorlar ve onlarla çalışsanız da çalışmasanız da istediğiniz her türlü bilgiyi sizinle paylaşıyorlar (aynı durum Şema terapistleri için de geçerli, tabii). Büyük çoğunluğu Istanbul'da ikamet ediyor.

Ancak, her yöntem ve her terapist her kişi için doğru/uygun olmayabilir; terapist-danışan ilişkisi en önemlisi. Terapist arayışına yönelik yazıları da okuyabilirsin blog da. Bu derecede detaylarını Türkçe bulamadım ben. Internette Borderline iyileştirilmesi imkansız gibi gerçekdışı bir inanış ve olumsuz yorumlar var. Amerika gibi ülkelerde DBT aşırı popüler ve binlerce kişinin sonunda Borderline uymadığı görüldü (arkadaşlarım dâhil) ve hayatlarında akıl edemeyecekleri kadar çok olumlu gelişmeler oldu. Şema da aynı şekilde. Çok fazla araştırma yapmanı tavsiye etmem, çünkü terapiste ve bilgisine güvenmek ve tam teslimiyet inanılmaz önemli. Hatta tek çıkış yolu diyebilirim. Güven senin için ne ifade ediyorsa onu bulduğun kişiyle çalış sadece. Verdiğim isimler sadece tedavi yöntemi (Şema) hakkında bilgi alabilmeniz için.

Terapi sürecinde ya da arayışında ve hatta mümkünse her zaman yapabileceğin birkaç şey;
- meditasyon yapmak (farkındalık / mindfulness meditasyonu özellikle)

- mümkünse her gün en az 30 dk, ya da haftada 3-4 gün spor yapmak, yoga dahil ve yoga inanılmaz faydalıdır.

- dikkat dağıtan, eğlenceli aktiviteler bulmak ve yapmak.

Borderline Şüphesi Taşıyanlara


Borderline sahip olmak ya da olmamak

Teşhis aldıktan sonra bile "acaba bende gerçekten Borderline var mı?" diye kendime sorup dururken, hiç teşhis almamışların ya da Borderline şüphesi taşıyanların yerine kendimi koyduğumda, alacağım cevabın büyük ihtimalle bir an evvel ve -içlerinden birinin çıkmasını daha çok dileyerek- basit bir evet ya da hayır olmasını tercih isterdim.

Blogta uzun zamandır yazı yazma fırsatı bulamamıştım ama bu esnada deneyimlerini email yoluyla paylaşarak kendilerinde Borderline olup olmadığını soranlara cevap verdiğim çok oldu. Bu yazıyı yazma amacım ise, kendi deneyimlerim ile Borderline dair bildiğim ve paylaşacağım bilgileri irdeleyerek bu soruyu cevaplandırabilecek asıl kişiyi bulabilmek.

Bu kişi ben değilim.

Bu tip emailleri okuduğumda, anlatılanları ne kadar anlayabiliyor olsam da, haklarında hala çok az şey biliyordum. Teşhis aldığımda ve sonrasında verdiğim tepkileri de hatırlıyordum. Gözlemlediğim kadarıyla her kişinin bu derece önemli bir bilgiye vereceği tepki farklı olmuş ve şahsi bir tahminde bulunup olası bir yıkıntıya sebep olmaktan ben şahsen kaçınmayı yeğliyorum. Samimiyetle, benim bir tahminim bile olmuyor zaten. Ayrıca, Borderline sahip ya da değil, kısa bir tanışıklık sonucu gerçeği yansıtan görüşlere sahip olmak bana göre mümkün değil. Insanlar oldukça kompleks varlıklar, birkaç söylem ya da davranış bizi tanımlayamaz. Beni tanıyan kimse - ailem dâhil - bende Borderline ya da ruhsal bir probleme sahip olabileceğimi akıllarına bile getiremezlerdi mesela. Dış dünyaya karşı oldukça stabil bir imaj sergilerdim.

Hayatlarına dair her şeyi bilseydim bile, herhangi bir tespit ya da tahminde bulunabilecek biri değilim ve dürüst ve gerçekçi olmak gerekirse bunu kimse yapamaz bana göre. Bir uzman dahil - hele ki onlar böyle bir şeye email üzerinden hiç girişmezler bile. En azından karşılaştığım terapistler için ve aldıkları eğitime yönelik bilgilerim ışığında bu görüşteyim. Benim amacım her zaman Borderline hakkında mümkün olduğunca çok, doğru ve güncel bilgileri paylaşmak ve bunları isteyenlere sunup kendi sorularına cevapları bulmaları için terapiye yönlendirmek.

Terapiye her gidenin ruhsal bir problemi olduğu düşüncesi.. sadece bir düşünce. Geçmişte çalıştığım terapistler cevaplarını onlardan almayı istediğim sorulara cevap vermezken onlara karşı müthiş bir öfke duyardım; verdiğim paranın karşılığını almak, benim için her istediğimin hemen taraflarınca karşılanması anlamına geliyordu. Bu cevapları bulmam uzun ve sancılı çalışmalar sonucu oldu, çünkü bende Borderline vardı, çünkü direnç gösteriyordum, çünkü onlara ilk başta inanmıyordum, çünkü ve en önemlisi belki de, terapi nedir bilmiyordum. Onların yaptığı şey ise - çok basit bir anlatımla, o sorulara cevapları kendi kendime bulmamı sağlamalarıydı sadece. Terapi kaba tabiriyle bu, denilebilir. Terapistler bizim problemlerimizi çözmüyor ve bunu yapmayı amaçlamıyorlar da. Terapistler her sorunun cevabını da bilmiyorlar. Gerçekten, ortada mucizevi bir şekilde aniden gelişen durumlar olmuyor. Terapistler bize kendi problemlerimizi çözme becerimizi geliştirmenize yardımcı oluyorlar. Hepimizde bu güç ve beceri var, gelişim ve değişimi istediğimiz takdirde de, mutlu bir hayat için ihtiyacımız olan herşey bizde zaten var. Bu kadar. Basit ama kolay değil, evet, ama tüm bunlar yüzünden, ve ötesinde benim cevabım her zaman: bilmiyorum.

Benim neyim var sorusuna cevap Borderline ile örtüşmüş gibi gelebilir ve bu yüzden bu yazıyı okuyor olabilirsin ama özellikle son dönemlerde yaşanılan, ani ve beklenmedik, ya da olağandışı ve zor bir dönemden de geçiyor olabilirsin sadece. Ülkemizde travmasız bir çocukluk geçiren birini bulmak zor ve hatta dünyada en çok ve her tip travması olan ülkelerin başındayız. Benim insana dair öğrendiğim tek şey: herkesin kendine göre problemi var ve kimse ne hep mutlu ne de hep mutsuz. Ileride herhangi bir teşhis alsan da almasan da, yani hiçbir rahatsızlığı zaten taşımıyor olsan bile, terapiyi düşünmeni öneririm. Çünkü seni bu bloga yaşadığın problemler getirdi. Bizde terapi önemsiz görülür, her gidene de "deli" yakıştırması yapılır (bazen giden kişi tarafından kendisine yönelik de), ama ben şahsen müthiş fayda gördüm ve herkese tavsiye ederim. Hele ki Borderline tek başına iyilestirilebilecek bir durum değil, profesyonel destek şart. Çok ciddi bir rahatsızlık ama tedavisi mümkün. Uzunluğu da kişiye, çabalarına, ve terapisti ile olan uyumuna bağlı olarak değişir. Bazıları tedaviyi 1 yılda tamamlayabiliyorken, bazıları 8-10 yıl bekliyor. Bazıları 20 yıl geçmiş olmasına rağmen yol alamamış oluyor. Çok değişken.

Borderline sahip olabileceğin şüphesi taşıyorken, terapiye başlamadan önce önerim Borderline eğitimi almış kişilerle çalışman ve terapiye yönelik birkaç önerim olacak ama öncesinde Borderline belirtilerinden ziyade bu durumun, benim anlayışıma göre, iki ana kaynağı/asıl sebebini paylaşmak istiyorum:

0-2 yaş arası bir bebeğin annesi ile olan ilişkisinde annesinin (ya da bebeğe bakan kişi ya da kişiler- babanne gibi) sürekli tekrar eden tutumu sonucu vardığı, yetişkin iken çoğunlukla bilinç düzeyinde olmayan yani bilinçaltına yerleşen ve kişisel çabalarıyla farkındalık sağlayamayacağı gibi çözümünü de tek başına bulamayacağı, temel (core) değerlere yönelik iki bozuk inanışın Borderline belirtileriyle kendilerini göstermesi:

1) Duygularım, özü gereği, önemsiz ve utanç verici.

2) Ilkinden yola çıkarak: Eğer duygularım önemsiz ve utanç verici ise bende özüm gereği önemsiz ve utanç verici olmalıyım.

0-2 yaş bebekler duygularına göre dünya ile iletişime geçerler ve algı düzeyleri de bu bağlamda olur.. buradan yola çıkarak mesela temel sayılan kaybetme korkusunun ne olduğunu da anlayabileceğinizi sanıyorum. Kaybetme korkusu sadece bir belirti. Belirtilerden biri. Bu belirtilerin mümkün olduğu kadar minimize edilmesi ya da tamamen ortadan kalkması da mümkün.

Bilinçaltına yerleşen tüm inanışlar hayatı boyunca kişinin peşini bırakmayabilir. Bu en temel inanışların değişmesi gerçekten zordur ama mümkündür. Borderline için umut var. Dediğim gibi sadece 1 yılda kurtulan çok kişi var, şahsen tanıyorum. Işte, Borderline diye bakmaktan ziyade, daha çok kişisel problemlere yönelik bir keşif ve gelişim&değişim için terapi inanılmaz bir yolculuk bana göre.

Eklemek istediğim bir konu da, tamamen kişisel deneyimim: ben hiçbir zaman kendimi değersiz hissetmedim ve kendi kendime ya da bir başkasına bunu destekleyici bir söylemde bulunmadım. Öz-güven ve öz saygıyı, sınır koymayı, ikili ilişkiler dinamiklerini araştırdıkça, Borderline hakkında daha çok öğrendikçe, davranışlarımın kendi kendimi sabote eder bir doğrultuda ilerlediğini - yıllar sonra ve sadece terapi sayesinde - fark edebildim. Üzerinde çalıştıkça, tabii ki profesyonel yardım ile, zamanla gelişim gösterebildim.

Ve her yerde belirtilir: Borderline sahip olmak için 9 belirtiden 5'ine sahip olmak yeter ve Borderline ya da herhangi bir rahatsızlık -fiziksel ya da ruhsal, her kişi de farklılık gösterir. Borderline üzerinden konuşacak olursak, tüm dünyada sahip olanların sadece %8-10'u intihara eğilimli değil (bende bu yüzdenin içindeydim). Ve yine benzer orandaki kişilerin hiçbir geçmiş travması yok. Yani travma ile Borderline arasında doğru bir orantı yok, araştırmalara göre. Travma yokken intihar eğiliminde olanlar da var, çoklu ve kompleks travmalara sahip olup intihar eğiliminde olmayanlar da. Ve hatta travmalara karşın herhangi bir ruhsal rahatsızlığa sahip olmayanlar da.

Borderline da bildiğim kadarıyla 100'den fazla belirti kombinasyonu var (bazı kaynaklarda 150,200 de deniliyor). Çok kaba hatlarıyla: birimiz öfkesini dışa dönük (agresif) deneyimlerken, diğerimizin içe dönük (pasif agresif) deneyimlemesi gibi. Ya da birimiz sosyal iken diğerimizin asosyal olması. Bir sürü örnek var. Ancak bu farklılıklar Borderline sahip olmayan kişilerde de var. Yani sahip olduğumuz tüm özellikleri ve deneyimleri Borderline yüklemek anlamsız, ayrıca herhangi bir rahatsızlık ya da problem bizi tanımlayamaz; ancak, yol gösterici olabilir. Çevre de, koşullar da ve hatta çok atlanan mizaç da çok önemli. Ilginç, Borderline ait tüm belirtiler her insanda -terapistler dâhil, zaman zaman ama hep görülür. Şiddeti, sürekliliği, ve kişinin hayatını ne denli etkilediği gibi değişken de olabilen ayrıştırıcı özellikler var ve bunların belirlenmesi zaman alır. Psikolojik testlerin, örneğin, böylesine bir durumu tanımlamada yetersiz kaldığı söylenir. Değerlendirme klinik ortamda da uzun sürüyor, ancak bu süre de kişiden kişiye değişir: danışanın terapide ne kadar dürüst ve mesela utanç gibi duygulara rağmen açık olmasına bağlı en çok, denilebilir. Değişim danışanca istenmeli, çünkü sadece kendisi kendisine yardımcı olabilir - bu süreçte de ihtiyacı olan tüm güç kendisinde vardır.

Ben ilk teşhisi aldığımda, erkek arkadaşımın zoruyla -güya ayrılmamak için terapiye başlamıştım. Hayatımın en büyük kriziydi diyebilirim ama çocukluğumdan itibaren yaşadığım ve terapiye başlamadan önce tamamen unuttuğum çoklu ve ciddi travmaları saymıyorum, tabii. Bir patlama diyebiliriz -kontrolsüz. Teşhisi terapiye başladıktan 3 ay sonra aldım ben. Bir gün terapistim bana bende Borderline var olabileceği tahmini olduğunu, internetten araştırmamı ve görüşlerimi sonraki seansta bildirmemi istemişti. Başımdan aşağı kaynar sular inmişti o konuşurken ama sonra evde okurken "aha, bu benim" deyip rahatlamıştım. Sonrası yas tutma evreleri. Ben "inkar" ile başlamıştım. Bu "aha" anlarını birçok Borderline sahip kişiler deneyimlemiş ve özellikle psikolog olan terapistler bu yolla teşhis koyuyorlar, bildiğim kadarıyla. Kişi zaten biliyor. Aklına "teşhis konulacaksa, 3 ay mı beklemem gerek yani?" gibi bir düşünce gelebilir. Benim durumumda ben kendimde bir sorun olduğunu düşünmezdim ve terapi boyunca ya ağlama krizlerine girerdim -sadece erkek arkadaşımdan bahsederek ya da aynı paternler üzerinde lafı döndürüp dururdum ısrarla. Terapiye zorla gitmiştim. Terapiye isteksizce giden bir danışana yardım edebilmek imkansız değil belki ama çok zordur. Hele ki danışan da Borderline varsa.

Borderline dair diğer önemli bilgiler ise;

1. Borderline sahip kişilerde genellikle (%80 civarı) farklı rahatsızlıklar da vardır. Bunlar sıklık derecesine göre: depresyon, kaygı bozuklukları, uyku bozuklukları, yeme bozuklukları ve diğerleri. Bendeki depresyon ve insomnia idi, mesela. Ancak;

2. Örneğin, Borderline sahip birinin deneyimledigi depresyon ile sahip olmayan birinin deneyimledigi depresyon çok farklıdır. Depresyondayken, sadece depresyonu araştırıyor ve deneyimlerimle eşleştiremiyordum. Sonra tamamen Borderline-depresyon üzerine araştırmaları okuyunca, durumum kafamda netleşmiş, terapistime daha iyi ifade edebilip, iyileşme sürecini bayağı hızlandırmıştık. Hem DBT hem Şema Terapi, Borderline ile birlikte görülen tüm rahatsızlıklarda da ayrıca etkilidir. Örnek vermek gerekirse, sadece alkolik olan biri bu iki yöntemden faydalanabilir.

3. Bende olmadı, ve son yıllarda Borderline bilinirliliği oldukça arttığı için Amerika ve Avrupa'da daha nadir ama duyduğum kadarıyla Türkiye'de halen sıkça süregelen bir gerçek : Borderline sahip biri önce yanlış teşhis alır. Bana göre bu a) biraz terapistin almış aldığı eğitimle alakalı. Borderline ya da genel hatlarıyla kişilik bozuklukları ile ilgilenmeyen bir terapist doğru teşhisi koyamayabilir ya da danışan sorulara dürüstçe cevap vermediği için teşhis için yeterli bir veriye ulaşılamamış olabilir. b) Borderline ile birlikte sahip olunan diğer rahatsızlık (örn. depresyon) daha dominant olabilir terapi sürecinde. c) Terapist danışana teşhisi bile bile koymamış da olabilir. Ülkemizde bu çok sık oluyormuş, birçok Borderline uzmanından duydum. Sebeplerinden biri: teşhisi alanların bazıları teşhis alır almaz tedaviyi yarıda kesiyorlarmış. Bir diğer sebep de stigmadan danışanı korumak.

4. Her tedavi yöntemi Borderline için etkili değil. Psikoloji de aynı tıp gibi, dişimiz ağrıdığında ortopediste gitmeyiz. Hipnoterapi Borderline için sakıncalıdır, araştırmalara göre. Teşhis öncesi bende maalesef onay vermiş ve etkilerini yıllarca yaşamıştım. Araştırmalarda henüz etkinliği kanıtlanmamış ama etkin olan yöntemler olabilir; ancak ben böyle bir duruma şahsen denk gelmedim. Belki araştırmalarımı daha çok bilimsel çalışmalara yönelttiğim ve sadece bu yöntemleri deneyip başarı yakalayan Borderline danışanlarıyla iletişimde olduğum için olabilir.

Borderline için dünyada 4 farklı tedavi yönteminin etkinliği ispatlanmış. Ülkemizde uzmanları olan ve en etkili iki tanesi: DBT (diyalektik davranış terapisi) ve Şema Terapi. Blogtan DBT hakkındaki yazıları okuyabilirsin. Şema için ise Dr. Alp Karahasanoğlu'nun websitesi, yayınevinin (psikonet) kitapları, ve youtube da videoları var. Ülkemizde uluslararası sertifika alan üç uzman var ve Dr. Alp bu kişilerden biri. Prof. Dr. Gonca Soygut ise ülkemizin en önemli terapistlerinden biri, Türk Psikologlar Derneğinin 3. kez başkanı, akademisyen, Şema Terapi Enstitisü kurucusu. Yani, denk geldiğiniz bir Şema terapisti çok büyük ihtimalle bu iki kişiden biri tarafından eğitim almıştır. DBT eğitimi alan uzmanlarımız bireysel de çalışıyor, ekip kurdukları da oluyor (grup terapi için), ayrı ayrı iletişime geçip bilgi edinebilirsin. Son dönemdeki çalışmalarından haberim yok. Danışan kabul ediyorlar ve onlarla çalışsanız da çalışmasanız da istediğiniz her türlü bilgiyi sizinle paylaşıyorlar (aynı durum Şema terapistleri için de geçerli, tabii). Büyük çoğunluğu Istanbul'da ikamet ediyor.

Ancak, her yöntem ve her terapist her kişi için doğru/uygun olmayabilir; terapist-danışan ilişkisi en önemlisi. Terapist arayışına yönelik yazıları da okuyabilirsin blog da. Bu derecede detaylarını Türkçe bulamadım ben. Internette Borderline iyileştirilmesi imkansız gibi gerçekdışı bir inanış ve olumsuz yorumlar var. Amerika gibi ülkelerde DBT aşırı popüler ve binlerce kişinin sonunda Borderline uymadığı görüldü (arkadaşlarım dâhil) ve hayatlarında akıl edemeyecekleri kadar çok olumlu gelişmeler oldu. Şema da aynı şekilde (örn. Hollanda'da %93 başarı). Çok fazla, didik didik araştırma yapmanı tavsiye etmem, çünkü terapiste ve bilgisine güvenmek ve tam teslimiyet inanılmaz önemli. Hatta tek çıkış yolu diyebilirim. Güven bir birey olarak senin için ne ifade ediyorsa onu bulduğun kişiyle çalış sadece derim. Verdiğim isimler sadece tedavi yöntemi (Şema) hakkında bilgi alabilmeniz içindi.

Özetle ve genel hatlarıyla;

- Blogtaki terapist bulma yazıları ile birlikte tedavi yöntemlerine yönelik çok detaylı olmayan mini bir araştırma yapabilirsin. Aşağı yukarı bir fikrin sahibi olmak için. Bahsettiğim iki yöntem de Borderline için geliştirilmiş bile olsa, uygulayan terapistler yöntemlerini önce kendilerine uygulamak zorundalar (yani danışandan yapmasını istediği şeyi zaten öncesinde kendi yapmıştır), süpervizyonları olmak zorunda ve Borderline sahip olmayan herhangi birinin bu tedavilerden faydalandığı biliniyor.

- Uygun bulduğun yöntemin uzmanlarını internette bulup iletişime geçebilirsin. Email ile önce, sonrasında telefon ile ön görüşme yapmayı talep edebileceğin, istersen..kişisel/iş emaillerine yani sadece kendilerinin okuyabilecekleri emaillere ulaşamıyorsan çalıştıkları kurumdan talep edebilirsin (özel paylaşım olacak çünkü, hemen verirler), bunlar için herhangi bir ödeme yapmıyorsun. Hiçbiriyle sonunda çalışmak zorunda değilsin, onlara nihai kararını açıklamak zorunda da değilsin. Hizmet alan bir müşteri olarak düşünebilirsin kendini ve pazarda çok seçenek ve rekabet var :) ve istediğinizi yapma özgürlüğüne sahipsin.

DBT Beceriler: Kendini İfade Et (4)

Aşağıdakiler DBT'deki becerilerin uzmanlarca hazırlanmış ''kendini ifade et'' modülünün çevirisidir. Bu konu başlığında toplamda 10 modül var ve sırasıyla çevirileri yapılıp blogda yayınlanacak. Bu ise 4. modül ve sırasıyla okunması tavsiye edildiğinden daha önce yayınlanmış 1. modülü buraya tıklayarak, okuyamaya başlayabilirsin.


DBT hakkında daha detaylı bilgi almak için buraya tıklayıp ilgili yazıyı okuyabilirsin.


Bu modülde kendini ifade etmen için farklı durumlar için kullanılabilecek teknikler var. Modül 7’de ayrıca eleştirel yaklaşıma değinilecek. Bu teknikleri pratik ettiğinde onları daha nötr durumlarda, yani duygularının çok yoğun olmadığı zamanlarda kullanman daha faydalı olacaktır. Böylece, teknikleri iyice öğrenmiş olacak, daha zor ya da duygusal durumlarda da kullanmaya başlayabileceksin. Unutmamak gerekiyor ki, bu teknikleri ilk kullanmaya başladığında planladığın yere varamayabilirsin ve bu yüzden kendini hırpalamak yerine neyin yanlış gittiğine ve başka bir zaman nasıl farklı bir yaklaşımda bulunabileceğine bakabilirsin. 

Zamanla her şey daha kolay gelecektir. 😊

Uyarı! Sözsüz Olanı Hatırla

Her teknikte, sözlü iletişim olduğu kadar sözsüz iletişimi de hatırlamalısın. Belli bir tekniği kullanırken kendini ifade eden biri olarak düşünebilirsin, ancak; sözsüz iletişimde dikkatli değilsen teknikleri pasif agresif ya da agresif yollarla kullanma ihtimalin de var. Bu yüzden, sesinin daha sakin ve normal bir tonda olması, iyi bir göz temasında bulunman ve fiziksel gerginliğini minimuma indirmen önemli. Bunları hatırlamıyorsan, Modül 2’yi buraya tıklayarak, tekrar okuyabilirsin.

Kendini Ortaya Koyma / Basit Yaklaşım

Duygularımızı, düşüncelerimizi, inançlarımızı, istek ve ihtiyaçlarımızı açık bir şekilde belirttiğimizde karşı tarafında bunları bilmesini sağlamış, kendimizi ortaya koymuş oluruz. Kendini ortaya koymak için cümlelerde ''ben'' kullanılır:

''Saat 5’de gitmem gerekiyor.''
''Sorunun çözülme şekli beni memnun etti.''

İltifat ederken, övgüde bulunurken, bir bilgi verirken, biriyle ilk defa bir sorun üzerinden konuşurken bile bu yöntemi kullanabilirsin. Örneğin:

            ''Bunu daha önce düşünmemiştim, fikrini biraz düşünmek istiyorum.''
            ''Sunum gerçekten çok iyiydi.''
            ''Masraflar 200 TL. tutacak.''
            ''Bana yardım etmeni seviyorum.''

Bir ifadede bulunurken kesin ve açık olman da fayda var: önce ne istediğine karar ver, sonra direkt olarak söyle. Gizli kapaklı, dolaylı ifadelerden kaçın ve açıklamanı basit tut. Bu sana iletişime geçtiğinde NE istediğini tam olarak ve açık bir şekilde söylemende yardımcı olacak.



Kendini açmak, yani duygularını ifade etmek istediğinde de bu teknik işe yarayacaktır. Örneğin:

            ''Gergin hissediyorum.''
            ''Pişmanım.''
            ''Öfkeliyim.''

Kendini açmanın en hızlı etkileri: kaygını gidermek, rahatlamanı sağlamak ve sahip olduğun duyguları kabullenmektir. ''Ben'' cümleleri ile duygularını ifade ettiğinde aynı zamanda kendi duygularının sorumluluğunu da almış olursun.

Empatik Yaklaşım

Ne zaman başkalarının duyguları, istek ve ihtiyaçlarını anlamaya çalıştığımızda empatik bir yaklaşımı benimsemiş oluruz. Bunu yapabilmemiz için başkalarının duygu, istek ve ihtiyaçları olduğu kadar kendimizinkilerinin de farkında olmamız gerekir. Bu yaklaşım, başkalarının ihtiyaçları bizimkiyle uyuşmadığı zaman ve durumlarda kullanılabilir. 



Örneğin:

''Yeni prosedürleri sevmediğini anlıyorum, ama değişene kadar bunlar üzerine çalışmanı rica ediyorum.''

''Şuan meşgul olduğunu biliyorum, Ali, ama senden bir istekte bulunuyorum.''

''Masraflar üzerinden kesin bir bilgi vermenin zorluğunun farkındayım, ancak ortalama bir tahmine ihtiyacım var.''

Empatik yaklaşım, seni agresif ve aşırı tepkili halden uzaklaştırırken aynı zamanda muhatabının içinde bulunduğu durumu da göz önüne alarak cevabını yumuşatma imkanı verir.

Empatik yaklaşımdaki bazı ifadeleri sık sık kullanman içten olmadığını düşündürtebilir ya da agresifliği kapatan bir maske. Mesela, ''Duygularını anlıyorum, ama....'' cümlesindeki ''ama'' kelimesi, 'duygularını anlıyorum' ifadeni değersiz kılar ve tüm cümlen agresifliği maskeleyen bir yaklaşım olur.

Sonucuna Katlanmak

Bu yaklaşım, biri başkalarının haklarını göz ardı ettiğinde, agresifleşmeden, bu kişinin davranışlarını değiştirme isteğine yöneliktir.


İş ortamında, herhangi bir prosedür, kural ya da yönerge dikkate alınmadığında bu yaklaşım kullanılabilir: karşındaki kişiye davranışını değiştirmezse ne gibi bedeller ödeyebileceği konusunda bilgilendirerek. İlk başta bir tehditkar ya da agresif bir yaklaşım gibi görünebilir. Bu yüzden, sözsüz iletişimi (sakin ses tonu, göz teması, vs.) dikkatli kullanmakta fayda var ve bu yaklaşım sadece istenmeyen bu davranışa yönelik bir yaptırım varsa kullanılmalıdır. Örneğin;

''Bu bilgiyi saklamaya devam edersen, tercih etmiyorum ama bana ürün müdürüne bilgi vermekten başka bir seçenek kalmıyor.''

''Eğer aynı ekipmanı kullanmazlarsa ekibimin seninkiyle aynı projede çalışmasına hazır değilim.''

''Bu tekrarlanırsa, tercih etmiyorum ama resmi disiplin prosedürünü uygulamaktan başka bir alternatif bulamıyorum.''

Çelişki / Uyuşmazlık Durumunda

Daha önce anlaşmaya varılmış ile şuan olan şey arasındaki uyuşmazlık durumunda kullanılacak başka bir yaklaşım daha var. Bu yaklaşım, bir yanlış anlama ya da çelişki olup olmadığını açığa çıkarmak için ve bir kişinin davranışıyla sözleri birbiriyle uyuşmuyorsa kullanılabilir. 


Örneğin;

''Anladığım/hatırladığım kadarıyla, A projesinin öncelikli olduğu yönünde anlaşmıştık ama şuan bana B projesi için zaman ayırmamı istiyorsun. Hangi projenin öncelikli olduğunu açıklamanı rica ediyorum.'' 

''Ayşe, bir yandan departmanlar arasındaki işbirliğini geliştirmekten bahsediyorsun, diğer yandan bize işbirliği yapmanın ne kadar zor olduğuyla ilgili ifadelerde bulunuyorsun. Durumu geliştirme konusunda sana katılıyorum, bu konu hakkında konuşabiliriz.''

Olumsuz Duygular

Öfke ve alınganlık gibi olumsuz duyguları başka birine yönelik hissettiğinde, kontrollü ve sakin bir yolla, bu kişinin davranışlarının üzerinde bıraktığı arzu edilmeyen etkiye dikkat çekmek için kullanılabilecek bir yaklaşım. Bu yaklaşım sayesinde hem kontrol edilemeyen bir taşkınlık yapmadan bu duygularla başa çıkabiliyor olursun, hem de karşı tarafın davranışlarının senin üzerinde bıraktığı etki konusunda gözü açılır.



Bu yaklaşım için dört adım var.

1.      Karşı tarafın davranışını objektif bir şekilde tanımla ama eleştiriden ve yorumdan kaçın.

Ne zaman raporunu bu kadar geç hazırlasan...

2.      Karşı tarafın davranışının sende bıraktığı etkiyi tanımla. Spesifik ve açık ol. Genelleme yapmaktan kaçın.

.....bu benim haftasonu çalışmam anlamını da taşıyor...

3.      Duygularını tanımla.

...bu beni rahatsız ediyor/öfkelendiriyor...

4.      Davranışın gelecekte nasıl olmasını istediğini söyle.

...yani, gelecekte raporunu Cuma günü öğle yemeğine kadar teslim almak isterim.

Bu yaklaşım için diğer örneklerde şöyle:

''Ne zaman bana önceden söylemeden eve geç gelsen, bir şeylerin yolunda gitmediğini düşünüp endişeleniyor ve öfkeleniyorum. Beni arayıp öncesinde bilgi verirsen memnun olurum.''

''Ne zaman bilanço tablosu üzerinde çalışırken sözümü kessen, her şeyi baştan almam gerekiyor. İrite oluyorum, bu yüzden ben işimi bitirene kadar beklemeni tercih ediyorum.''

Bozuk Plak

Çocuklar bu yaklaşımda tam bir uzman. Bu beceri, sakin bir tavırla söyleyeceğin şeye hazırlanmanı ve ne kadar gerekiyorsa o kadar aynı şekilde tekrarlamanı içerir. Bu yaklaşım çoğu durum için kullanılabilir. Akıllı ve mantıklı kişilerle iletişime geçtiğinde, tek yapman gereken önceden hazırlanmış cümlelere sadık kalmak. Ne söyleyeceğini bildiğin için, dolayısıyla alakasız ya da tartışmaya neden olacak bir durum olmadığından, konuşma esnasında daha rahat olacaksın. Özellikle hayır demeyi (Modül 6’da bu konu detaylı bir şekilde işlenecek.) gerektiren durumlar için çok iyi bir teknik.



           Zeynep: 20 TL. borç verir misin?
           Murat: Borç veremem, param bitmek üzere/bitti.
Zeynep: En kısa sürede geri vereceğim. Umutsuzca ihtiyacım var. Arkadaşım değil misin?
Murat: Sana borç veremem.
Zeynep: Ben de senin için aynısını yapardım. 20 TL. senin için bir kayıp değil.
Murat: Senin arkadaşınım ama sana borç vermem. Param bitmek üzere/bitti.

Bozuk plak tekniği, diğer kendini ifade etme teknikleriyle birlikte kullanılabilir.
Her zaman mümkün olan en ılıman yaklaşımla başla ve kendini ifade eden davranış değil de tehditkar ve agresif davranışlara itebilecek yani en ağır sonuçları olabilecek yaklaşımlardan kaçın.

Sıradaki bozuk plak tekniği örneği ise basit ve empatik yaklaşımdan sonucuna katlanmaya kadar tüm kendini ifade etme tekniklerini içerir:

Basit:

''Bu saati dün aldım. Akrep ve yelkovan doğru düzgün çalışmıyor, bu yüzden değiştirmek istiyorum.''

Bu noktada, karşı taraf ya kabul edecek ya da:
            ''Saat satışı yapılmadan önce kontrol edilmiş olmalı.''

Empatik:

            ''Bu işleri daha kolay hale getirirdi ama hala değişim yapılmasını rica ediyorum.''

Bu noktada, karşı taraf ya kabul edecek ya da:
            ''Değişim için yetkim yok.''
            Cevabın: ''Hala değişim yapılmasını rica ediyorum.''

            Birkaç benzeri diyalogdan sonra konu şu noktaya da varabilir:

Sonucuna katlanmak:

''Bu ürünün değiştirilmesini istiyorum. Eğer bunu yapamayacaksanız, bu durumu Genel Merkez ile paylaşacağım. Yine de, konuyu burada çözümlemek isterim.''

Bu teknik, karşı taraf talebine cevap vermediğinde, her tekrar edişte, etkisini yitirir. Talep sık sık tekrar edilirse, sözlerinin yetkinliği de geri teper. Bu gibi durumlarda bazı sonuç ve yaptırımlara (ya da başka bir deyişle konuyla ilgisi olduğu için tüketici haklarını bilmen) sahip olman gerekir.

Teknikleri Pratik Etmek

Tüm teknikleri pratik etmeyi gerektirir. Önce basit yaklaşımı bir ya da iki hafta süreyle deneyerek başlayabilirsin, sonra diğerini kullanmaya başlayabilirsin. Seçtiğin tekniği sadece uygun zamanlarda kullan. Bu teknikleri kullanım zamanı ve durumlarına göre küçük bir deftere not almanın yardımı olabilir, böylelikle hangi tekniğin sana en faydalı olduğunu anlayabilirsin. 😊

DBT Beceriler: Kendini İfade Et (3)

Aşağıdakiler, DBT'deki becerilerin uzmanlarca hazırlanmış ''kendini ifade et'' modülünün çevirisidir. Bu konu başlığında toplamda 10 modül var ve sırasıyla çevirileri yapılıp blogda yayınlanacak. Bu ise 3. modül ve sırasıyla okunması tavsiye edildiğinden daha önce yayınlanmış 1. modülü buraya ve 2. modülü de buraya tıklayıp, okuyabilirsin.

DBT hakkında daha detaylı bilgi almak için buraya tıklayıp, ilgili yazıyı okuyabilirsin.



Kendini İfade Etmenin Yolları

Modül 1 de anlatıldığı gibi, kendimizi ifade edemiyor oluşumuzun sebeplerinden biri de bizim düşünme şeklimizdir. Bu dünyada işler nasıl yürür, kendimiz ve başkaları hakkında neler düşünüyoruz gibi hepimizin belli inançları var. Genellikle bu inançlar deneyimlerimizden gelir ve biz de bu inançların [zamanında ve] hala mantığa uygun olduğunu düşünürüz. 

Ancak her ne kadar bu deneyimleri artık yaşamıyor olsak bile, yine de düşünme şeklimizi değiştirip geliştirmemiş olabiliriz.

Örneğin, çocukken ailemiz tarafından üzüntümüzü dile getirmemeyi öğrenmiş olabilir ve dile getirdiğimizde ise dalga geçileceğimizi düşünüyor olabiliriz.

Yetişkin olarak hala bu inanışların sorgulamadan doğru olduğunu sanabiliriz.

Sonuç olarak üzüntümüzü hiçbir şekilde belli etmez, bu da bizim daha stresli, daha depresif olmamıza ve kendimiz ve dünya ile bağımızı koparmamıza sebebiyet vermiş olur.

Aşağıda birkaç tipik kendini ifade edememe biçimleri sıralanmıştır: 

Bunlardan herhangi biri senin için de geçerli olabilir.

Ø  Nasıl hissettiğimi ve düşündüğümü söylememeliyim, çünkü başkalarını kendi dertlerimle sıkmak istemiyorum.

Ø  Eğer kendimi ifade edersem, karşımdaki kişiyi sinirlendirebilir ve ilişkimizi mahvedebilirim.

Ø  Ne düşündüğümü söylersem rezil olurum.

Ø  Eğer biri ''hayır'' derse, bunun sebebi ancak onların beni sevmiyor olmasıdır.

Ø  Ne hissettiğimi ve düşündüğümü söylememeliydim.

Ø  Ne istediğimi söylemek kaba, bencilce ve karşımdaki önemsemediğim anlamına gelir.

Ø  Kendimi değiştirme hakkım yok; başkalarının da beni değiştirmesine hakkı yok.

Ø  Eninde sonunda olur, ne de olsa benim hatam değil.

Ø  Herkes kendi duygularını kendilerine saklamalıdır.

Ø  Eğer endişeli olduğumu dile getirirsem, insanlar zayıf olduğumu düşünüp benimle dalga geçecekler ya da benden faydalanacaklar.

Ø  Eğer birinden iltifat kabul edersem kendini beğenmiş biri olarak görülürüm.

Şimdi biraz düşün ve fikir ve duygularını ifade edememenin kendinde başka ne gibi düşünceler olduğunu tanımlamaya çalış.
__________________________________________________________________________ __________________________________________________________________________ __________________________________________________________________________ __________________________________________________________________________ __________________________________________________________________________ __________________________________________________________________________

NOT: Modül 6, 7, 8 ve 9'da hayır deme, eleştirel yaklaşımdan uzak kalma, hayal kırıklıkları ile başa çıkma ve eleştiri kabul etme yollarını göreceğiz. Böylece, bu modüllerden daha çok anlam çıkaracaksın. 😉

Kendimizi İfade Etme Haklarımız

Hepimizin bir birey olarak hak ettiğimiz haklardır. Bunlardan bazıları:

v Kendi duygu, düşünce ve davranışlarını yargılama hakkın var ve bunun sorumluluğu tamamen sende.

v ''Hayır'' deme hakkın var.

v Kendi davranışlarını açıklamak zorunda değilsin, bunun için ne bir sebep ne de bir bahane vermek zorundasın!

v Başkalarının problemlerine çözümler bulmaktan sorumluysan, yargılama hakkın da var.

v Kendi düşünce şeklini değiştirme hakkın var.

v Başkalarının fikirlerine katılmama hakkın var.

v Hatalar yapma hakkın var –ve kendi hatalarının sorumluluğunu almak.

v ''Bilmiyorum'' deme hakkın var.

v Kararlar verirken mantığa uymama hakkın var.

v ''Anlamıyorum'' deme hakkın var.

v ''Umurumda değil'' deme hakkın var.



Bu hakların sorumluluk almak ile doğrudan ilişkisi vardır. Dikkat edeceğin gibi, listelenen ilk haklar, senin kendi duygu, düşünce ve davranışlarını dile getirme hakkını ele alıyor ve bu hakların sorumluluğu tamamen sende!

Genellikle insanlar kendilerini iyi ifade ettiklerini düşünürler ama kendi davranışlarının sonuçlarını ve başkalarının haklarını görmezden gelirler. Bu daha çok agresif iletişim biçimidir.

Eğer başka haklarının olduğunu düşünüyorsan aşağıda sırala:
__________________________________________________________________________ __________________________________________________________________________ __________________________________________________________________________ __________________________________________________________________________ __________________________________________________________________________ __________________________________________________________________________ __________________________________________________________________________

İnançlarını değiştirme yolları:

Sana bir yararı olmayan inançlarını belirlemek, onları değiştirmenin ilk yoludur. Doğrusu, bazı insanlar için sadece farkında olmak bile onların değişimi için yeterli olacaktır. Özellikle değiştirme hakkı olduklarının farkına vardıklarında ve farklı düşünme yollarını denediklerinde.

Ama birçok insan için ise, farkında olmak düşünce şeklini değiştirmede yeterli değildir. 

Bilişsel davranış terapisinde yardımcı olmayan düşüncelerin belirlenmesi bile, o düşünceleri değiştirmede meydan okumanın başka bir yoludur. Buna ''münazara'' da denilir. Münazara ya da diğer bir deyişle meydan okumanın işe yaraması için önce bizim kendi düşünce ve inanışlarımızın gerçeklerden ziyade fikirlerden öğrenilmiş olması prensibini kabullenmemizle başlar. Bu, düşünce ve inançların körü körüne kabul edilmesi yerine sorgulanması anlamına gelir. Özellikle bize sıkıntı vermesi durumda.

Kendi düşüncelerine meydan okumak, bu düşünceleri ''lehinde ve aleyhinde'' incelemesi yapmaktır. Bu düşünceleri adeta bir avukat hatta bir detektif gibi değerlendirmelisin. Çünkü bu düşüncelerin arkasındaki ''gerçekleri'' öğrenmeyi deniyorsun.



Düşüncelerine meydan okumanın iki tane önemli stratejik yolları var.

  v ''Düşünce Günlüğü'' yazmak
  v Davranış deneyi oluşturmak

Düşünce Günlüğü

Düşüncelerine meydan okumak ve bunu yaparken de hepsini hatırlamak zor ve kafa karıştırıcı hale gelebilir. En iyi yol ise bunları yazmaktır.

Sana yardımcı olması için, yararsız düşünceler için ABC analizi ve Düşünce Günlüğü'nü hazırladık, buraya tıklayarak, okuyabilirsin. Günlükte bazı örneklemeler de gösterilecek. 😉

Yeni yazıların ücretsiz olarak e-mail adresine gelmesi için abone olmayı unutma! ✉