Borderline Belirtiler (Kederli Versiyon)


İllüstrasyon: Patryk Mogilnicki

OKUMAYA BAŞLAMADAN ÖNCE: Aşağıda yazılanların tamamı kendi anlayışıma göre belirtilerin -çoğunlukla geçmiş, hayatımda bıraktığı etkiyi anlatan kederli versiyonudur. Bu daha çok bir ''kendime itiraflar'' veya ''tedaviye başlama arifesi analizi'' yazısı olduğu için belirtileri kendime göre kısalttım, isimlendirdim.

Borderline Kişilik Bozukluğu tanısı için 9 farklı kriter vardır ve kişi en az 5 tanesine uyduğunda tanı gerçekleşir. Ancak, 100'den fazla belirti kombinasyonu olduğu için Borderline belirtileri her kişide farklılık gösterir; yani çevrenizde Borderline ile mücadele eden bir yakınınız, sevdiğiniz ya da arkadaşınız varsa onların duygu/düşünce ve deneyimleri bambaşka olabilir. Teşhis sadece uzman bir psikiyatrist ve/veya klinik psikolog tarafından konulur; belirtilerden herhangi biri ya da fazlasını kendinizde ya da çevrenizdeki herhangi birinde gözlemlediğinizi düşünmeniz ne sizi ne de onları bir Borderline yapar. Borderline belirtileri kişide anlatılamayacak kadar yoğun, güçlü ve yıkıcı etkiler bırakır -kendimce ve elimden geldiğince aktarmaya çalıştım.

Bunu yaparken amacım; acınmak, dikkat çekmek ya da sempati kazanmak değil. Eleştirilmek ya da küçümsenmek hiç değil. İstesem de istemesem de Borderline hayatımın büyük bir parçası ve tek amacım paylaşmak ve farkındalık yaratmak.

Borderline tanısı alanlar için: Hayatımın büyük bir kısmını yaşadığım deneyimler yüzünden hem kendimi hem de çevremdekileri suçlayarak geçirdim. Dönem dönem ben de ''artık'' Borderline yok ya da teşhis ''yanlış'' konuldu ya da bende şu-bu-o belirtisi yok artık ya da hiç olmadı kiiii diye de düşündüm. Çevremdekilerde beni ''normal'' gördüler çünkü hep maskelerle gezinirdim. Bazen kabullenip -ki hiçbir zaman bugünkü farkındalığa erişmemiştim (teşekkürler canım terapistim), kendimi tedavi etmeye yöneldim: yoga dersleri aldım, koşu yaptım, Crossfit yaptım, romantik ilişkiler/kişisel gelişim/Borderline üzerine çok okudum. Okumanın bana verdiği faydayı istesem de yeteri kadar vurgulayamam. Her zaman tekrar okuma, tekrar onaylama ihtiyacı hissettim. Okuduklarımı unuttum, tekrar okudum. Unuttum, çünkü mütemadiyen bir ''inkar'' halindeydim: ''Hayıııırr ben de Borderline olamaz'', ''Ben değil onlar hasta'', ''Ben daha iyisini hakediyorum''lar ve dahası.. Ayrıca, olumlamalar yaptım, telefonumda motivasyon yazıları bulundurdum, bazılarını çalışma masama astım, gmail ve facebook şifrelerimi bile buna göre düzenledim, aynada kendimle konuştum, kişilerarası ilişkiler adına öğrendiklerimi uygulamaya çalıştım. Ve şunu söyleyebilirim ki, hiçbiri işe yaramadı.

Ufacık bir şey olduğunda tekrar başa döndüm ve benim kısır döngü diye adlandırdığım bu şey hiç bitmedi. Bu yazdıklarım kulağa umutsuz gelebilir ama aslında değil. Okurken öğrendiklerimden en kıymetlisi Borderline nın aslında bir hastalık benim de bir ''hasta'' olmadığımdı. Sonra, tedavi yöntemlerini araştırdım, tedavi görüp bu tanıdan tamamen kurtulanlarla tanıştım, konuştum, Borderline hakkında daha daha çok okudum ve şu sonuca vardım: boşu boşuna acı çekiyorum ve uzmanlar da der ama bende bizzat deneyimledim: hiçbir Borderline tek başına iyileşemez !

Tedavi konusunda düşünceniz ne olursa olsun -ki aklınızda olsun olmasın terapi hakkındaki yazılarımı okuyun, lütfen- hepinizi aşağıdakine benzer bir ''kendime itiraflar'' yazısı yazmaya davet ediyorum. Kendinizi -iyisiyle ve kötüsüyle- daha iyi tanıdığınızda, o zaman her şeyi daha iyi kontrol edebildiğinizi ve daha iyi hissedebileceğinizi umuyorum siz de göreceksiniz. Bunu yapmak sizi önce kötü hissettirebilir (yazarken zırıl zırıl ağlamıştım) -ama bırakalım da gözyaşlarımız bir kez de böyle bir amaç için dökülsün.. ayrıca çocukluğumuzda kötü olarak isimlendirilen, yani bize ''öcü'' denildiği için deneyimleyemediğimiz duygularımız aslında olumsuz değil, sadece duygular: öfke, irite olma, utanç, kıskançlık, üzüntü.. bunları da deneyimleyin çünkü insan kendini ve duygularını olduğu gibi kabullendiğinde hayatında bambaşka kapılar açılıyor ve değişim başlıyor.


1.      (Gerçek ya da sanılan) Kaybetme Korkusu:

Sevdiğin birinin seni artık sevmediğini düşündüğünde/anladığında/hissettiğinde, sanırsın ki, acıdan öleceksin. Kanın çekilir gibi olur, hatta biri bedenini parçalara ayırsın istersin –diri diri ama razı gelirsin, hiç gıkın çıkmaz, hatta rahatlatır bu düşünce seni.

Seni sevmiyorlardır, çünkü sen sevilemez olansindir, ve bu gerçeğin sana önemsiz ve değersiz olduğunu hissettirir –daha doğrusu tiksindirici ve biri seni sevmeyince senin sevilemez oluşun ve onların sevilemez olanı -doğal olarak diye düşünürsün, sevememe hali ispatlanmis olur. Biri seni yeterince sevmezse kendinden nefret edersin çünkü kendine olan sevgin tamamen başkalarının -senin ölçütüne göre- seni ne kadar sevdiğine bağlıdır.

Eğer, biri seni sevmekten vazgeçiyorsa ya da vazgeçiyor gibiyse, geriye onları yanında tutabilmek için saçma sapan çabalarla, suçlayıcı/aşağılayıcı/öfke ve yakarış dolu milyonlarca mesaj ve/veya e-postayı ard arda göndermekten başka bir çaren yoktur. Kendini durduramazsın, kontrol edemezsin. Ne yaptığını çok iyi bilmene rağmen, ne yaptığını bilemezsin.

Eğer, biri seni gerçekten terkedip giderse, gitmesin diye yerlerde sürünürsün. Gitme de diyemezsin, inadına git dersin ya da yalvararak gitme dersin ama hep giderler ya da hep gidip sonra geri dönerler ve farkında olmadan tekrar tekrar dönsün istediğin bu kısır döngü içinde, içindeki ateş öyle bir alevlenir ki, sanırsın ki yanıyorsun. Artık seni deliler gibi sevseler bile o yanma hissi geçmez sanırsın -ve geçmez. Geri dönseler, onlara gitme dediğin için, yalvardığın için, ya da gitme diyemediğin için, kendinden nefret edersin. Utanırsın. Gitmelerini mi yoksa kalmalarını mı istediğini bilemez, düşünüp durmaktan, uykusuz kalırsın.

İllüstrasyon: Lora Zombie

Gittikleri için, gidip geri döndükleri için ve gitmedikleri için, onlardan nefret edersin ve canlarını yakmak için elinden ne geliyorsa yapmak istersin -ve yaparsın. Artık, kayalara sıkışınca yaşamak için bacağını kesen dağcı gibisindir. Kendini kurtarmak için kendini öylesine yaralamak zorundasındır ki, artık kendini kurtarmanın ne demek olduğunu bilemez hale gelirsin.


2.      İstikrarsız ve Yoğun Kişilerarası İlişkiler (idealize etme-değersizleştirme):

Hissettiğin hiçbir şey ortalama değil. Duyguların o kadar derin ve yoğun ki; rahatsız edici ufak bir durum ya da hata öfkeye, ilgi ise sevgiye -ya da sevgi anlayışına, yani bağımlı olmaya, ve bağımsız ve asi kişiliğinin -her nasılsa, bir o kadar da bağımlı oluşuna öfkelendiğinden, nefrete de dönüşebilir.

Birine yakın olmak, yakınlaşmak, sevmek yüzmek gibidir sana -ama okyanusta. Okyanus da, ırmak, göl, ya da deniz gibi sudur ama okyanusta su... derindir, yüzeyi mavi ama büyük kısmı karanlık, esrarlı, bilinmezdir. Önce, çekine çekine suya adımını atarsın, sonra bedenini. Su serindir, yüzeyi perde gibidir; öyle tatlı bir mayışıklık, rahatlama hissedersin ki, nihayet nefes alıyorsun sanırsın, gevşersin, kalbin yumuşacık olur, inanamazsın. İnanmazsın. Bir süre sonra, suya ne zaman ve nasıl girdiğini bile hatırlamazsın; tek bildiğin artık içinde olduğundur. Üstelik, yüzmeyi de bilmiyorsundur. Ve dalgalar azdığında, herkes sahile koşuşturduğunda, okyanusta kalan bir tek sensindir ve dev dalgalarla boğuşmak seni.. yorar. Dalgalar seni oradan oraya sürükler, akıntı bedenini hızla aşağı çeker ve paniklersin –çünkü bilirsin ki en güçlü yüzücüler bile okyanusta boğulabilir. Boğulur gibi olursun, boğulursun. Boğulurken, düşünemez olursun ve hiçbir şeyin ve hiçkimsenin bir önemi kalmaz.

Sonra biri gelir. O gelince, ya da O olduğunu sandığın kişi gelince, ya da O olmadığını bile bile yakınlaşmaktan kendini alı koyamadığın kişi gelince; o zaman işte, tüm benliğinle, tüm hücrelerinde onun sana öyle sıkıca sarılmasını istersin ki... sanırsın ki... tamamlanacaksın. Ama bu isteğinin, O tarafından asla ama asla bilinmemesini, bilse bile asla ama asla böyle bir girişimde bulunmamasını dilersin. Böyle bir isteğin, hiçbir şekilde, hiçbir şartta, hiçbir kişi tarafından o kadar çok bilinmemesini istersin ki utancından, sonra birden utanmaz oluverip bu istekten asla ama asla kurtulamayacağını düşünür/bilir, O’da bilsin istersin. Demezsin ama haykırmak istersin. Sonra da bu düşünceden kaçmak. Birinin sana sen ne olup bittiğini anlamadan sarıldığı zamanlarda tüm kaslarını sıkıp haykırarak hemen oradan kaçmak istediğin gibi.


Çevrendekiler’den öyle bir kaçarsın ki, sanırsın ki, ıssız bir adada yaşasan dünyanın en mutlu insanı sen olacaksın. Yalnız kalmak istemezsin. Ama bu senin onlarca, yüzlerce kişiyi hayatından bir an’da çıkarmayacağın anlamına da gelmez. Karşındaki daha ne olduğunu anlamaz bile, sen de anlamazsın. Bi bakmışsın, yalnız kalmışsın. Bu yalnızlığı seversin çünkü çok yorgunsundur ve sana göre onlar çok kötüdür ve onlara bir ders vermek için sen de kötü biri olursun. Aslında, dünyanın en iyi insanısındır. Kimseyi kırmak istemezsin ve aynı zamanda herkesi ve her şeyi kırıp dökmek istersin. Aslında, içinde hem bir melek hem de bir şeytan barındıransındır ve –kabul etsen de etmesen de, önce melek yüzünü gösterirsin, sonra şeytan. 

3.      Kişilik / Kimlik Karmaşası ve Özyönlendirmede Eksiklik:

Heteroseksüel, homoseksüel, biseksüel? Tanrı’ya inanırsın, Tanrı’ya inanmazsın. Tüm dinleri bilirsin; hepsine inanırsın, hiçbirine inanmazsın. Bir gün yazar olmak istersin, bir gün mühendis. Bir gün fotoğraf sanatçısı olmak istersin, bir gün astrolog. Çevrendekiler bunları yapamayacağını söyler, inatlaşırsın, tam yolun sonuna gelmişken onlara içten içe hak verir, vazgeçer ve geri dönersin. Bazen yolun sonuna gelirsin, tatmin olmazsın.

Sonra yapabileceğini söylerler, iç motivasyonun düşer, hiçbir şey yapmazsın. Ne okumak isteğini bilmezsin, okuduğun bölüm ve sonrasında ne yapacağın hakkında hiçbir fikrin yoktur. Sonrasında hiçbir şey yapmazsın. İş bulamazsın çünkü aramazsın bile. Bir gün ararsın, bir gün aramazsın. O aramamaya başladığın günden sonraki gün hiç aramazsın. Çalışıyorsan, istifa etmek istersin, edemezsin, sessizce her söyleneni yutarsın ya da edersin ama tüm köprüleri de yıkarsın.

Kim olduğunu bilmezsin, kim olmak istediğini de bilmezsin. Kendine bile gizemlisin.

Sünger gibisindir, kim ne olmanı istiyorsa o’sundur. İlgilendiğin/sevdiğin kişi ne severse o’sundur. Rock müzik dinlersin, tepeden aşağı simsiyahsındır. Punk dinlersin, saçların diken dikendir. Pop dinlersin, hanım hanımcık küçük bir kız çocuğusundur. Arabesk dinlersin, dinlediğini saklarsın, saklamazsın. Klasik müzik dinlersin, akşam yemeklerinde şarap içersin. Hepsi ve daha fazlası, sırasıyla ve karmaşık bir zaman döngüsünde, favorindir. Bukelamun gibisindir.



Kim olduğunu bilmen için Çevrendekiler’in hakkında ne düşündüklerini -sürekli olarak- duymana ihtiyacın vardır. Sormazsın, onlar da söylemezler. Söylerler, inanmazsın. Sorarsan, yalvarmış olursun, duyacaklarından korkarsın, kendinden nefret edersin. Sormazsan, için içini yer; farkında olmaksızın her sözü, her davranışı en ince ayrıntılarıyla inceler, sevgi -ve nefret- kırıntısı ararsın. İstesen de bulamazsın, nefret edersin. Olur da bulursan, çocuk gibi sevinirsin. Sevincin aslında gerçekte olduğun kişiyi değil de -artık o kim ise, onların seni sandıkları kişiyi sevdiklerini anladığında/düşündüğünde kursağında kalır.

Kim olduğunu –bilemiyorken ve bildiğini sandığında bile, sadece başkalarına anlattığın zaman anladığını farkedersin. Hayatınla ilgili garip/utanç verici/uygunsuz/üzüntülü/komik tüm detayları olmadık yerlerde olmadık kişilere anlattığını farkedersin ve ağzından çıkanlara kulakların inanmaz. Utanırsın. Sonra öylesine utanmaz olursun ki, onlara seni anlamadıkları için kızarsın. Öfkelenmeye hakkın olduğunu düşünürsün.

Kendini bulmaya çalışırken, okursun, öğrenirsin. Her şeyi bilirsin (ukala!), hiçbir şeyi bilmediğini sanırsın (aptal!) -çoğu kez bildiklerini de unutursun, bazen aklın hiçbir şeyi almaz, bazen de bildiklerini unutmak istersin.  Her şeyini ve hiçbir şeyini kimseyle paylaşamazsın. Nasıl anlatacağını bilemezsin. Yalnızsındır. Yoksunsundur. Yoksundur. Yok olmayı istersin.

Yok olmak istemezsin. Birinin sana kim olduğunu hatırlatmasını istersin. Birinin seni bu yokluktan/yoksunluktan/yanlızlıktan kurtarmasını beklersin. Seni kurtarmaya çalışanlara kızarsın. Seni kurtarmaya çalışmayanlara da kızarsın.

4.      Dürtüsel Davranışlar (aşırı harcama, rastgele cinsel ilişkiler, alkol-uyuşturucu kullanma, hızlı araba kullanma, tıkanırcasına yeme, hiç yememe, vs.):

Doğru bir yargıda bulunamazsın. Öyle olduğunu sanırsın, sanmak istersin ama bunu sadece sandığını kendine bile itiraf edemez, çılgınlar gibi inkar edersin. Herhangi bir durumda kendin için en iyisinin ne olduğunu bilmezsin, o kısacık an’da canını ne sıkıyorsa ondan uzaklaşmak için çırpınırsın ve bunun için acını o an, bir an için bile olsa ne dindirecekse onu yaparsın; çünkü kendini hor görür ve yaptıkların ve yapamadıkların için cezalandırmak istersin.

Doğru bir yargıda bulunamazsın ve bunu hiçbir entellektüel ve bilimsel yolla açıklayamazsın.

Mesela, tüm paranı belki de hiç kullanmayacağın şeyler için harcarsın. Bazen gerçekten ihtiyacın olduğunu düşündüğün şeyler için harcadığını sanırsın çünkü güzel ve yeni şeylere sahip olmayı hakettiğini düşünürsün -bi an. Aldıklarını göstermek, beğenilmek istersin. İltifat alırsan, rahatlarsın. Sonra, iltifatın kişilik özelliklerine değil de, üstündeki materyalistik şeylere yönelik yapılmış olduğuna öfkelenirsin. Önce onlara kızarsın, sonra kendine. Ya da önce kendine kızarsın, sonra onlara. Bazen sadece onlara kızarsın, bazen de sadece kendine. Belki sonradan pişman olur, satın aldıklarını hiç kullanmayarak kendini yine cezalandırırsın. Her halukarda, yetersiz olduğunu hissedersin.

O acı, öylesine büyüktür ki; sanırsın ki, hiçbir Allah’ın kulu, hiçbir Allah’tan korkmayan, dinsiz, imansız, hacı, hoca –kimse ama hiçkimse, dayanamaz. Hissetmemek için, unutmak için, kaçmak için, şu son yaşanan şey neyse onun geçip bitmesi için, sünger gibi alkol ve uyuşturucu kullanırsın. Bağımlı olmaktan o kadar çok korkarsın ki, her defasında başka bir şey kullanırsın...bilmediğin, denemediğin kalmamıştır. Kalbinin ta ortasındaki o hiç gitmek bilmeyen yumru kalır belki ama, düşüncelerini uyuşturmuşsundur. Dünyanın en mutlu, en neşeli insanı sensindir. Kahkahaların öylesine çınlar ki, tanımayan tanımak ister.

 
Resim: Bilge Ö.C.

O tanımadıklarından biriyle, öpüşmeden ve dokunmadan, sevişirsin. Adını bile söylemezsin, sohbet bile etmezsin, kahve bile içmezsin, ve hiç vedalaşma gereği bile duymadan, çekip gidersin. Bazen uyuyakalırsın ve sabah uyandığında o kadar uyuduğun için kendine kızarsın ama önceki gece yaptıklarından hiç utanmazsın. Utanmazsın, çünkü hiçbir şey hissetmemişsindir. Yaptığın tek şey, karşındakine hissettirmekmiş. Onun tatmin oluşundan tatmin olmaya çalışmışsındır, olamamışsındır. Tatmin olamamaktan hem tatmin olan hem de olamayansındır.

5.      İntihar Davranışları (konulu yazı için buraya  ve buraya tıkla)

Bu kadar çok ölmek isterken nasıl bu kadar çok ölmek istemediğini anlamazsın. Bu kadar çok ölmek istemezken bu kadar çok ölmek istediğini de. 

Sırf dönsünler diye, içindeki acının büyüklüğü onlar tarafından da anlaşılsın diye, kaybetmemek için, onlara kızdığın için, kendine kızdığın için, incindiğin için... kendine kıyarsın. Kendine verdiğin her türlü zarar seni rahatlatır. Artık kontrol edebiliyorsundur. Artık nefes alabiliyorsundur. Ama kendini kontrol edemediğin için rahatsız hissedersin sonra, nefes alamazsın.
İllüstrasyon: Cee Lavery

Sonra tüm bu girişimlerin, tehditlerin, ve yaraların için dünyayı, herkesi ve her şeyi suçlarsın. Kendini, kendine böyle şeyler yaptığın ve yaşadıklarının senin suçun olmadığını bile bile suçlarsın. Farketmezsin.

Yaptıklarının kimse tarafından hiçbir şekilde duyulmamasını istersin -ve duyulmasını istersin. Ağlamak istersin; bağıra bağıra, çığlık çığlığa ve bunu kimsenin seni duyamayacağı ıssız bir yerde yapmak istersin. Yalnız olmak istemezsin. Yalnız kalmak istersin. İnsan içine çıkamazsın. Keşke seni hiç göremeseler diye düşünürsün. Yerin ta dibine dibine girmek istersin -sanki cehennemde yaşamıyormuşsun gibi.

Bundan sonra böyle bir şey yapmayacağına dair kendine sözler verirsin. Kendine verdiğin sözleri tutamazsın ama başkalarının sana verdiği sözleri tutmasını beklersin. Onlar da tutmaz. Ve sen hem onlardan hem de kendinden nefret edersin.

Hiç yaşamamış olmak istersin. Her şeye rağmen yaşamak istersin. Yok olmak istersin. Yaşamak istersin. Ne yapacağını bilemediğin için hiçbir şey yapmazsın. Ne yapacağını bilemediğin için, yapabileceğin ne varsa hepsini sırayla yaparsın. Utanırsın, tiksinirsin kendinden ve yine yok olmak istersin. Ama her şeye rağmen var olmak istersin. Bilmeden. Ama bilsen de bilmesen de nasıl hala yaşadığına inanamazsın.

Yaşıyorsun çünkü birinin seni sevme ihtimaline tutunuyorsundur. Aklına birini getirip, bir sürü papatyayı yapraksız bırakıyorsun ve her çıkan sonuca inanıyorsundur. Sonra, inanasın bir geliyordur, bir gelmiyor.

6.      (Yoğun, düzensiz, kontrol edilemeyen) Ani Duygudurum Değişikliği:

Bir an kaygılanırsın -düşüncelerde boğulursun, bir an panik atak geçirirsin -nefesin kesilir, bir an irite olursun -somurtursun, bir an öfkelenirsin -çığlık çığlığa bağırırsın, bir an neşelenirsin -gülersin, bir an mutlu hissedersin -şarkılar mırıldanır, söylersin, bir an sıkılırsın -boş boş tavana bakarsın, bir an yerinde duramazsın -ve yerinde durmazsın.

Stresle başa çıkamayansındır; hiçbir ''stresle başa çıkmanın 5 yolu'' işe yaramaz sende ve tüm duyguların hepsini aynı gün içinde bir dakikadan bir saate ya da üç saate kadar yaşar sonra diğerini yaşarsın. Ve hangi duyguyu yaşayacağın senin kontrolünde değildir -bu deneyimi -oldu ya, farkedersen heyecanla/şaşkınlıkla/endişeyle sıradaki duygunun ne olacağını beklersin. Bazen biri günlerce sürer, sonra bir diğeri gelir, sonra başka biri, ve yine aynı döngüde dönüp durursun. Çoğunlukla farketmezsin. Farketsen, kontrol edemezsin.


Resim: Eliza Ivanova

Bunların hepsini -tüm duygularını, en yoğun halleriyle bazen bir saat içinde bile yaşarsın. Karşındaki şaşırır, sen de şaşırırsın. Sonra, bir gülme gelir. Böyle bir şeye güldüğün için kendine kızarsın. Kızma şekline gülersin ve tüm bunlar canını sıkar. İrite olursun, ufak bir şey daha olur -ya da olmaz, öfkelenirsin. Yerinde duramaz ve kendini sokaklara atarsın ya da oyalanacak bir şeyler yaparsın. İyi gelir, neşelenirsin. Mutlu olursun. Mutlu olduğuna inanamazsın, zaten değilsindir de –durduk yere nereden çıktı bu mutluluk dersin kendi kendine. Bu gerçeğine önce irite olur, sonra öfkelenirsin. Öfkelendiğin için canın sıkılır ve sıkıntıdan gülersin.


7.      Boşlukta Hissetmek:

En çok bunun anlamını bilmezsin, sorduklarında. Böyle bir sorunun senin gibi birine sorulmasına kızarsın. Kesin uydurmuşlardır bunu ya da sen de yoktur, diye düşünürsün. Hem böylesine yoğun yaşarken duygularını, bu kadar acı çekerken, nasıl boşlukta hissedebilirsin ki? Cevap veremediğin için de sende bunun olmadığını düşündüklerini sanırsın ve sende bu olmadığı sonucuna vardığın için çılgınca sevinirsin, için rahatlar. Çünkü, belirtilerden biri sende yoktur ve boşlukta hissetmek sana sadece hiçliği ifade eder.

Gerçek duygularını göstermeme çabalarının/gösterememe durumunun, tüm gücünle kaçındığın terkedilme korkusu ve utanç duyma gibi sonuçlar doğuracağı gerçeğini aslında bildiğinin farkında değilsindir.

Duygularını zayıf görünmemek için saklayansındır. Saklayarak aslında kendini sakladığını, güçsüzleştirdiğini ve ihtiyaçlarını yok saydığını bilmeyensindir. Bilsen de bilmek istemezsin ve bu konuyu sonsuza kadar kapamak istersin. Duygularının ne olduğunu da bilmeyensindir. Duygularını nasıl göstermen gerektiğini de.

Sonra, sıkılmaya başlarsın, canın hiçbir şey yapmak istemez; eğlenceli veya üzüntülü bir duruma cevap vermezsin, hiçbir duyguyu hissetmez ve göstermezsin, kimseyle anlamlı –ya da anlamsız, bir şekilde bağ kurmazsın. Herkes üzülürken, susarsın. Herkes sevinirken, susarsın. Kalakalırsın. Bir yakının ölür, üzülmez, ağlamazsın bile. Biri evlenir, eğlenmezsin bile. Biri normalde en gıcık olduğun bir şeyi yapsa bile artık gıkın bile çıkmaz, hissetmezsin.


Sonra, seni duygusuzlaştırdıklarını düşünüp herkesi ve her şeyi suçlarsın. Bazen de, sadece kendini suçlarsın. Ama bu suçlamaları sırf alışık olduğun için yaptığını farketmezsin.

Duyguların oradadır, bilirsin, ama hissetmezsin. Boşlukta hissettiğini farketmezsin ama farkedersen, bunun bir süre daha devam etmesi için belki de hiç inanmadığın ya da inandığın tek varlık Tanrı’ya dua edersin.

Sonra, ufacık bir şey olur: bir hata. Farkında olmayarak bastırdığın duygular öyle bir açığa çıkar ki, bu defa bu kadar yoğun olduklarına inanamazsın. Bu defa, çok farklıdır. Öfkelisindir. Çıldıracak haldesindir. Aklını yitirdiğini düşünmeye başlarsın. Ağlarsın: ağlamaktan helak olursun. Hatayı yapanın, yaptığı hatayı küçük ve önemsiz olduğuna inanmasına ve bu hatanın sende bıraktığı yıkıcı etkiye aldırmamasına kızarsın. Kendine de kızarsın. İçinde bir türlü olamadığın hayatının işte böyle ufacık hatalar yüzünden ellerinden kayıp gittiğini düşünür ve en çok kendine kızarsın. Çaresiz hissedersin.

Sonra, hiçbir şey hissetmezsin. Sanki, hiçbir şey yaşanmamış gibidir. Bu da geçti, dersin. Çoğunlukla, bunu da demezsin çünkü farketmezsin.

Sonra, bir anda aşırı mutlu ve özgüveni çok yüksek biri gibi hissedersin. Çevrendekiler de böyle düşünür. Öyle ki, artık normal bir hayatının olacağını sanırsın; erken yatar/erken kalkarsın, güzelce giyinirsin, işe/okula gidersin -kimsecikler ve hiçbir şey seni yıkamaz diye düşünürsün, güçlüsündür...Etrafa gülücükler saçarsın, şakalar yaparsın, insanların aslında çok iyi olduklarını düşünmeye başlarsın, empati kurarsın -ya da kurabildiğini sanırsın çünkü -azı çoğu varmış gibi, o çok empatik olduğun iddian koca bir yalandır...Yalnızlık ve üzüntülü hallerinden kurtulmuşsundur. Her şey çok güzeldir. Her şey çok güzel olacaktır.

Sonra, sen daha ne olup bittiğini anlamadan, yine, hiçbir şey hissetmezsin ve yine, duygularını tüm yoğunluğuyla hissedersin.

8.      Öfke Sorunu:

Bir şey olur.. kimse umursamaz, sen öfkelenirsin. Bir şey olur.. herkes öfkelenir, sen... köpürürsün.

Öfkelendiğinde; çığlık çığlığa bağırırsın, dinlemeseler bile bağırırsın, senden uzaklaşsalar bile bağırırsın. Ya da her şeyle ve herkesle alay edersin, öyle edersin ki, onları daha nasıl küçük düşüreceğini artık bilemez hale gelirsin ve ne yaptığını farkettiğinde buna da öfkelenirsin. Ya da vurursun -canını kurtarmak istercesine, sana yaptıklarından dolayı Onlar’dan hıncını alırcasına, daha önce kendini savunamadığın için şimdi ''al işte, kendimi nasıl savunuyorum'' dercesine vurursun. Bunların hiçbirini zarar vermek için yapmazsın. Bunlar bildiğin tek şey/yol olduğu için yaparsın ve bunun böyle olduğunu bile bilmezsin. Ve öfken yatıştığında yaptıklarından ve söylediklerinden dolayı ayrıca kendine kızarsın.

Herkes öfkelenir ama sen öfkeni kontrol edemezsin. Bazen saatlerce, günlerce sürer. Bu kadar şiddetli ve bitmek bilmeyen süreler boyunca öfkeli kalışına kimse inanamaz -sen de inanamazsın.

Resim: Elisabetta Renosto

Bazen sadece biri sana yakınlaştığı için öfkelenirsin. Kim sana bu kadar yaklaşmaya cüret edebilir ki? Bazen de sadece biri seni severse öfkelenirsin. Kim seni sever ki? Sonra, kimse sana yaklaşmasın ve kimse seni sevmesin istersin ve böyle düşündüğün için kendine kızarsın.

Öfkenin kökeninde aslında kendini bildin bileli çektiğin, çekmek zorunda kaldığın, ve hiçbir süretle nasıl kurtulacağını bilemediğin acılarının, yaralarının ve kalp ağrılarının olduğunu bilmezsin. Bunu ancak tedavi görürsen ya da kendini tedavi etmeye çabaladığın zamanlarda farkedeceğini de bilmezsin çünkü sen -her nasılsa, iyileştirilemeyensindir. Ve bu gerçeğin senin çok öfkelenmene sebep olur.


9.      Stres Kaynaklı Paranoyak Düşünceler:

Herkesin senin hakkında bir fikri, düşüncesi, geçmişine dair tahmini, geleceğine dair ayaküstü planlanmış hedefi, yargısı ve önyargısı vardır.

Ve kendin hakkında fikirlerin, düşüncelerin, geçmişine dair anılarının gerçek olamayacak kadar gerçekdışı oluşları, geleceğine dair planlayamadığın, planlasan bile gerçekleştiremediğin, gerçekleştirsen bile tatmin olamadığın hedeflerin ve bi-öyle-bi-böyle olan öz-yargıların vardır.

Ve kim olduğunu da tam olarak bilmediğin için, Çevrendekiler’i kaybetmemek için, dedikleri her şeyi tüm kalbinle inkar etmene rağmen öyle bir inanırsın ki onlara, artık neye inanacağına şaşırır bulursun kendini. Ve kendini kaybedersin.

Artık kim olduğun öylesine karmaşık bir hale gelir ki, kafa karışıklığından aslında olmadığın kişi, hastalık, veya artık Çevrendekiler’in söyledikleri ne ise, sen o olursun. Aklının ve kalbinin diplerinde bir yerde, bilirsin ki: ''hayır, hayır, bu sen değilsin'' ama onlara öyle bir inanırsın ki, zaten bir kayıp iken daha da kaybolursun.

Kendine geldiğinde -çok geç kalmadıysan, Çevrendekiler’in sana yaşattıkları bu deneyim için onlara kızarsın. Onlara inandığın için kendine de kızarsın. Onların laf olsun diye belirttiği bu söylemler bir temele dayanmadığı gibi –farketmezsin o an, senin düşüncelerin de bir temele dayanmaz artık: Sana yalan söylerler, seni aldatırlar, sana zarar verirler. Artık ne söyleyeceklerinden, davranışlarının -sana göre- arkasında yatan güdülerden, sana olan sevgilerinden kuşkulanırsın.


Bu kuşku, öylesine büyür ki -farketmezsin bile, artık kimseye hiçbir sırrını vermezsin, hakkında hiçbir bilgiyi, gelişmeyi –ya da gerilemeyi, aktarmazsın çünkü niyetleri kötü olabilir ya da verdiğin her türlü bilgi kötüye kullanılabilir. O kadar kötüdürler ki –inanır gibi değilsindir, söyledikleri her sıradan söz ya da şaka seni iyice gücendirir, incitir, küstürür, küçültür. Kinlenirsin. Bu kadar haksızlığa artık dayanamayacak hale gelirsin. Affetmezsin.

Mesela, sevgilin sadakatsizlik yaparsa onu da affetmezsin. Böyle bir fikir aklına gelir gelmez –henüz gelmediyse, hemen onun sadakatsiz olup olmadığını sorgulamaya başlarsın: dediği her sözü, yaptığı her şeyi, giydiği ne varsa, hepsini ama hepsini tek tek kafandan geçirirsin ama bulduklarından tatmin olamazsın. Sonra, arkandan ne işler çeviriyor diye öğrenmek için bilgi avına çıkarsın. Ve bunu yapabilmek için -sana Onlar tarafından hiçbir zaman öğretilmeyen, sonradan başkalarından görerek kopyaladığın ama üzerinde eğreti duran- hiçbir kural, ahlak ve erdemi gözönüne almayarak -çünkü gözün hiçbir şeyi görmez, onun özeline girer ve ne var ne yok didik didik karıştırırsın. Tüm bunlar ortaya çıkarsa –bazen çıkar, bazen çıkmaz, ama her halükarda utancından yerin dibine girersin. Onun seni aldatması, aldatmamış olması ya da eninde-sonunda-aldatır-ne-de-olsa şüphesi değildir mesele, mesele senin kendine yaptıklarındır. 

Halbuki, nereden gelmişsindir bu noktaya... Sonra, senin böyle düşünmene ve böyle davranmana sebep oldukları için incinir, küser, ve önce Onlar’a sonra Çevrendekiler’e kızarsın. Ve ne olup bittiğini hala bilmezsin. Tek bildiğin kendin dahil kimseye güvenmediğindir.

Ve bunların çoğunu yıllarca farketmezsin. Farkettiğin an, büyük bir utanç duyarsın ve kabullenmek yerine hepsini inkar edersin. Çünkü kabullenmek acı verir ve sen sürekli acı çekmekten çok yorulmuşsundur.

6 yorum:

  1. size nasıl ulaşabilirim?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Buse. borderlineturkiye@gmail.com bana her zaman ulasabilirsin.

      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. öncelikle şunu itiraf edeyim öylesine okumaya başladım bordelinle ilgili bi sayfa arıyordum ama tamı tamına tüm bölümlerde genel bi çok cümle tamamen beni anlatıyor özellikle son günlerdeki halimi ''Kim olduğunu bilmezsin, kim olmak istediğini de bilmezsin. Kendine bile gizemlisin.''
    terapiste gidip destek almak istiyorum ve borderlinmıyım değil mym bilmek istiyrm ama işsiz olduğum için yapamıyorum kendimi iyilştrmk için ii bi iş çabasındaykn tamamen dibe battım ve her geçen gün bu birden fazla belirtiyi kendimde görüyorum.ve işin ilginç yanı ben hep neyim bilmek isterdim yıllarca şimdi daha çok kabullenip farkındayım..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Borderline sahip olup olmadığını öğrenmenin güvenli ve ücretsiz bir yolu var. Devlet hastanelerindeki bir psikiyatriste Borderline şüphesi taşıdığını ve emin olmak için MMPI kişilik testi yaptırmak istediğini belirtebilirsin. Bu test psikiyatristin yönlendirdiği bir psikolog tarafından da yapılabilir. Sonuç ise yoğunluğa bağlı olarak maksimum 1 hafta sonra açıklanır ve sonuca göre ilaç + konuşma terapisini kapsayabilen tedavi planı belirlenir. Devlet hastanelerinde Şema Terapi eğitimi almış uzmanlarla 30-45 dk görüşen ve müthiş ilerleme kaydeden Borderline sahip kişiler var. Devlet hastanelerinde de işini oldukça iyi yapan uzmanlar var. Sosyal güvencen olmasa dahi, cüzi ücretlerle bu tedavilerden yararlanabilirsin. :)

      Sil